18 Aralık 2009 Cuma

TÜRKİYE'DEKİ MİLLETVEKİLİ VE CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİNİN EKONOMİYE ETKİLERİ

Seçimlerin öncesinde bir çok kesimin merakla sorduğu soru şuydu. “Seçim Türk Ekonomisini Nasıl Etkiler?” Seçim öncesinde ve sonrasında bu soru sıkça soruldu ve üzerinde çok yorumlar yapıldı…

AK Parti’nin seçim başarısının ardındaki gerçek; Ekonomi, Askeri Muhtıra, AK Parti’den başka mecliste bir alternatifin bulunmaması şeklinde özetlenebilir. Ekonomide büyüme hedefleri ve makro stabilizasyon, askerin siyasete müdahalesine halkın karşı sergilediği tavır ve AKP yerine ne sağda ne de solda başka alternatif bir partinin bulunmaması bu başarıyı getirmiştir. Bu üç gerçeğe ilave olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan gerginlikleri de eklemek lazım. Çünkü seçim çalışmalarında AKP ekonomik konulara girmedi bile. Yine de elde ettikleri seçim başarısının altında yatan en büyük unsurun ekonomide gelinen sonuçlar olduğunu belirtmekte fayda var. Krizden çıkmaya çalışan bir ekonomi devralan hükümet olarak küresel rüzgarları Türkiye’nin faydasına olacak şekilde kullanmayı başardılar.

Türkiye ekonomisi ile ilgili yorumlar yapılırken bazı kesimler konuya dar bir perspektifle yaklaşıyorlar. Ekonomi yorumlaması yapılırken tüm göstergelerin dikkate alınması gerekir. Ekonomi ile ilgili konuşurken marjinal değil de küresel yaklaşım şarttır. Tüm dünya ekonomilerinden haberdar olmanız gerekir. Konuya marjinal yaklaştığınız zaman kriz paranoyası göstermeniz mümkündür.

Türk Ekonomisi ile ilgili kavramlar eskisi gibi konuşulmuyor artık. Kriz, yolsuzluk, belirsizlik, vs. geçmişte kaldı. Bu gün istikrar, tutarlılık, şeffaflık konuşuluyor. Kriz kelimesini bu dönemde telaffuz etmemek lazım. Şimdilerde iç piyasada yaşanan siyasi tartışmalar ekonomi üzerinde minimal düzeyde etki yapıyor.

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı be Başmüzakereci Ali Babacan’a göre, dünyadaki ekonomik dalgalanmalar ile küresel rüzgarların oluşması, Türkiye’nin de bundan etkilenmesi normal bir durum. Babacan; “Dalgalanmalar Türkiye’ye özgü değil. Petrol fiyatlarının yükselmesi ile birlikte Dünya paralarının birbirleri karşısında değer kazanmaları ya da kaybetmeleri olağan bir şey. Böyle bir dalgalanmadan Türkiye’nin etkilenmesi çok doğal.” Türkiye içine kapanık bir ekonomik model sergilemiyor. Bu nedenle Dünyadaki gelişmelerden kendimizi soyutlayamayız. Serbest kur rejimi yeni dönemde de hükümetin izleyeceği bir politika. “Kurun inmesi, çıkması bu süreçte normal. Bu da kriz olarak algılanmamalı.”

Merkez Bankası 2007 yılı için, “Sıkı para politikalarımız devam edecek” açıklaması yaptı. Bu durum Türkiye’nin menfaatleri için önemli. Türkiye’deki şirketlerin hedeflerini yurt dışı açılımı olarak yapmaları gerekiyor. Türkiye’nin %8 büyüme hedefi için bu önemli. Bunların olabilmesi için de hükümetin yurt dışına ağırlık verecek firmalara bir takım kolaylıklar sağlaması gerekir. İstihdamın kolaylaştırılması, yurt dışı fuarlara ağırlık verilmesi, SSK primleri ve vergilerin düşürülmesi gibi…

Seçim öncesinde bazı sektörlerde ağırlıklı olarak hissedilen durgunluk hem tüketimde hem de ekonomide yaşandı. Seçim sonrasında çok hızlı olmasa da bir büyüme çizgisi oluşacaktır fakat bunun belli bir süreç alacağını da göz ardı etmemek gerekir. Çünkü Türkiye’de ortaya konan bir yol haritası var. Bu yol haritasının aynen uygulamaya devam edilmesi lazım.

Türk Ekonomisi büyüdükçe AB sürecinde Türkiye kıymet kazanıyor. Tam üyelik hedefinin önemi bu sebeple önemli. AB hedefi, Avrupa sermayesinin dışında Rusya, Asya ve Arap sermayesinin Türkiye’ye gelmesi için tam üyelik hedefinin devam etmesi gerekiyor. Reform çalışmalarının sürmesi ve AB ile görüşmelerin aksamadan yürütülmesi gerekiyor.

Haziran ayında Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştiren ünlü iktisatçı Steve Hanke, “Türk Ekonomisi çok iyi gidiyor. Hükümet sıkı mali politika ve özelleştirmeyle dünyada ekonomik güven kazandı. Ancak bunu yaparken dış dünya çok uygundu. Gelişmekte olan ülkeler için dış dünya 100 yıldır olmadığı kadar iyi. Likidite çok, kimse riskten rahatsız olmuyor.” (Milliyet, 7 Haziran 2007)

Türkiye henüz AB’ye girememiş olsa da AB ülkelerindeki Türklerin sayısı her geçen gün artıyor.Bulgaristan ve Romanya’nın da katılımıyla 500 binden fazla Türk, AB üyesi oldular. Sadece Almanya’da bu sayı 1 milyon civarında. Türkiye’nin üyeliği henüz netlik kazanmamışken Avrupa Parlamentosu’ndaki Türk Üyelerin sayısı artmaya başladı. Sayın Merkel bu durumun farkında olduğu için ılımlı muhalefet sergiliyor. Sayın Sarkozy’nin de bu gücü hissettirmemesi lazım.

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Türk Lirasının dışa açıldığını belirterek, “En büyük uluslar arası yatırımcılar dahi Türk Lirası alıp satıyorlar.” dedi. Türk Lirası değerinin piyasada, arz ve talep ile serbest şekilde belirlendiğini, Türkiye ekonomisine duyulan güvenin bir işareti olarak, Türk Lirasının uluslar arası yatırımcılar tarafından da itibar gördüğünü kaydetti.

Cari açıkla ilgili olarak da; “Cari açığın Avrupa Birliği’ne yeni üye olan bir çok ülkede müzakere aşamasında çözüldüğünü ve halen devam ettiğini belirterek, “Cari açık, hızlı büyümenin bir yan etkisi” dedi. Cari açığın, Türkiye hızlı büyüdükçe devam edeceğini belirten Babacan, “Güven ve istikrar”ın ise Cari açığın finansmanını sağlayan unsurlar olduğunu ifade etti.

Türkiye’nin çok hızlı büyüme kaydettiğini, bunun sonucunda oluşan cari açığın finanse edilememesi durumunda ortaya çıkacak tabloyu, 200 km. hızla giden bir aracın duvara toslamasına benzeyeceğini de sözlerine ilave ederek, 2002 yılı sonundan bu güne kadar sağlanan “güven ve istikrar”ın aynı şekilde devam edeceğini, zaten yabancı yatırımcıların da yatırım yaptıklarını belirtti.

Seçim öncesinde Maot 1 YTL olacak gibi ifadelerin de doğruyu yansıtmadığının altını çizen Babacan, petrol ithal eden bir ülke konumunda iken mazotu 1 YTL yapmak, bütçede çok ciddi açıklar oluşturur. Dövizle satın alınan bir ürünü düşük fiyatla satmak dış borcu arttırmaktan başka bir sonuca götürmez.

AK Partinin son durumda yaptığı açıklamalara göre de; Siyasi bir istismar malzemesi yapılan özleştirmeler popülist yaklaşımlardan uzak yapılmıştır. KİT’ler devlete yük olmayacak kuruluşlar yapmak amaçlanmıştır.

Uluslar arası yatırımcıların 2007 Ocak ayından itibaren Türkiye’ye yönelmelerinin altında AKP’nin toplumun karşı koyamayacağı bir adayı Cumhurbaşkanı yapmak istemeleri mesajı vardır ve bu açıklama piyasayı rahatlatmıştır.

Petrol fiyatlarındaki gerileme de bunda önemli bir baskı unsuru. Petrol fiyatındaki gerileme enflasyonun geri çekileceğinin bir göstergesi aynı zamanda.

Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları ve sendikaların çoğu da seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı süreci ve hükümetin ekonomik politikaları ile ilgili kötümser bir tablo ortaya koymayacağını belirtiyorlar. Bir çok açıklamanın ortak özeti; 2007’de kaldığı yerden ekonomil politikalara devam edilirse çok hızlı bir büyüme olmamakla birlikte 2010 yılına kadar enflasyon rakamları, Gatri Safi Milli Hasıla, İstihdam, İhracat oranlarının rayına oturması gerekiyor. Bunun olabilmesi için de KOBİ’lere işletme sermayesi verilmesi, İhracat ve İstihdam desteklerinin arttırılması, destekler sağlanırken bunların üzerinde oluşacak maliyetleri arttıran yüklerin azaltılması, kamu-özel sektör işbirliğinin arttırılması, sosyal güvenlik reformunun uygulanması gerekiyor.

Bir adım sonrasında; üretken ve rekabetçi bir ekonomik yapının oluşturulması, faizlerin ve sosyal güvenlik açıklarının indirilmesi, kamuda yeni yapılanmalara gidilmesi, bürokratik reformlar, ekonomik ve toplumsal gelişmelere hız verilmesi gerekmektedir.

Hep birlikte bakıp, göreceğiz…

Nuri Palta

25.08.2007

Hiç yorum yok: