16 Eylül 2010 Perşembe

Vermek...

“Veren el alan elden üstündür.”
Son dinin peygamberi. Allah’ın lütfuna mazhar olmuş. Henüz çocukken herkesin güvenine mazhar olmuş. O miraca çıktığında bütün peygamberler ardında cemaat olmuşlar. O, peygamberlere imamlık yapma şerefine mazhar olmuş. O, yüce peygamber demiş, veren el daha üstündür diye.

Allah bize can vermiş, akıl, ruh, nefis , göz , kulak, ağız… Biz, günlük, bir dilenciye üç beş kuruş verdiğimiz zaman, mutmain oluveriyor gönlümüz, huzura eriyoruz adetâ. Bir nefesimizin bedeli acaba hangi servetle ölçülebilir? Allah’ın bize verdiği nimetler için gece-gündüz ibadet edip, bütün vaktimizi dua ile geçirsek acaba karşılığını ödeyebilir miyiz? Kaldı ki Allah’ın bizim dua ve ibadetimize ihtiyacı yoktur…

İslam’ı külli düşman görenler acaba muavenete (yardımlaşma) bakış açısını değerlendirmişler midir? Allah inancı bütün kutsal dinlerde tektir. Bütün dinlerde aşağı yukarı aynı şeyler öğütleniyor. Uygulamada farklılıklar var sadece. Hepsinde de vermek, yardım etmek öğütleniyor.

Sosyalistlerin bir türlü beceremediği, sadece lafta kalan zenginin fakire vermesi, devlet eliyle değil, can-ü gönülden, kendi rızasıyla, yalnızca Allah emretti diye zenginlerin olmayanlara vermesini emreden İslam dinindeki zekât sistemi. İşte sosyal adalet…

Allah Kur’an-ı Kerimde “Bir şey isteyeni reddetme!” buyurduğu için insanımız az çok demeden, ihtiyacı olup olmadığına bakmadan el açan herkese az çok muavenet eder.

Kur’an da konu ile ilgili ayetler;
Allah, adalet, ihsan ve yakınlara vermekle emreder, her türlü günahtan, kötü işlerden ve azgınlıktan men eder. Kur’an-ı Kerim / Nahl Suresi: 16/90

İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler, Allah’ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Kur’an-ı Kerim / Nur Suresi: 24/22

Vermek sadece maddiyatla da ölçülmez tabi ki. Kimi malından, kimi bilgisinden, kimisi de canından verecek. Öğrenci okutmak, öğrencinin okuması için gerekli şartları hazırlamak nasıl varlıklı insanların boynunun borcu ise, varlıklı olmayan öğretmenlerin de para vermeden okutarak vermesi gerekir.

Kur’an ve Peygamber komşuya iyilik yapmayı emreder. Komşuya iyilik… Onlar evde yokken eve göz kulak olmak. Hastası, cenazesi olduğunda kendi evimizde olmuş gibi onların yardımına koşmak. Çünkü, komşu komşunun yeri geldiğinde külüne bile muhtaç olurmuş. O sebeple ev almadan önce komşuya dikkat etmek gerekirmiş…

Konu ile ilgili derlediğim veciz sözler;
Dünyada herkesten ileri geçmek istersen tuz ekmek dağıtmakta eli açık ol.
Ferideddin-i Attar
Pendname, 23, Akıl ve İlim Alâmetleri

Vermek, almaktan daha mukaddestir. / İnsan kendisine bahşedilen nimetleri başkalarıyla paylaşmak için yaşar. / Ancak veren insan gerçek saadete kavuşabilir. / Sahip olmadığımız şeyi veremeyeceğimize göre, önce dostlarımızla veya sevdiklerimizle paylaşacağımız bilgiyi ve serveti kazanmak zorundayız. Bir insanın kendisi hakkında sahip olduğu bilgi ise, servetin, Kâinatımızda GERÇEK ve DEVAMLI olan yegâne servetin ta kendisidir.
Harold Sherman
Saadetinizin Anahtarı

Bahtiyar olmak için babalar daima vermelidirler. Daima vermek, babayı baba eden budur.
Honoré de Balzac
Goriot Baba

Koyunlar ne kadar yem yemiş olduklarını çobanlarına gidip göstermezler, fakat yedikleri yemi iyice hazmettikten sonra süt ve yün yaparlar.
Epiktetos
Düşünceler ve Sohbetler, 73

Kendinizden verdiğiniz anlarda iyisinizdir.
Halil Cibran
Ermiş

Verimli olabilmenin sancısı, kıraç olmaktan ağırdır; ve eli açık zenginin çektiği acı dilencinin sefaletinden beterdir…
Halil Cibran
Sözler

Kurumuş bir kuyu olmak, hiçbir ağzın eğilip suyundan içmeyeceği temiz bir pınar olmaktan iyidir.
Halil Cibran
Sözler / Bilgenin Ölümü

Sen toprağı sürüp de işçin de arkandan tohum ekerken, durup arkana bakıp, tohumlarından birkaçıyla karnını doyuran serçeyi kovalar mısın? Böyle yapıyorsan eğer, hasatının zenginliğine değmezsin demektir.
Halil Cibran
İnsanoğlu İsa / Petrus

Siz malınızdan verdiğiniz zaman çok az verirsiniz ve ancak canınızdan verdiğiniz zaman gerçekten verirsiniz.
Halil Cibran
Hak Erenler (Nebî)

Zahidâ aklına ehl-i hikemin olma hasûd
Vermeyince sana mâ’bud ne yapsın Mahmûd
İbrahim Şinasi
Müntahabât-ı Eş’ar
Müfred

Biz hayata letafet bahşederiz. Siz de bir şey verirken zarif olunuz.
J. W. Von Goethe
Faust 2 / 1. Perde, Zerafet Perileri, Aglaia

Dünyada bir şeyin verildiği gibi alınması enderdir: Fırından alınan günlük ekmek dışında.
Johann Wolfgang von Goethe
Ch. G. Von Voigt’a, 26.09.1809

Kapımı çalan, verdiğimi almak.
Nietzsche
Böyle Buyurdu Zerdüşt / Bölüm 1, 8

Vermekle almak arasında bir uçurum vardır; ve en küçük uçurumu bile sonunda köprülemek gerekir.
Nietzsche
Böyle Buyurdu Zerdüşt / Bölüm 2, Gece Türküsü

Konu ile ilgili sık anlatılan meşhur bir kıssa;

VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT

Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.
Tıkandı baba, çay getir. Tıkandı baba, oralet getir, vb.
Bu durum Sultan Mahmut un dikkatini çekmiş.
Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?
Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba.
Anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;

Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden " Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bu gün adım "Tıkandı baba" ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.

Tıkandı babanın anlattıkları Sultan Mahmut un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına ;

Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz.

Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba ya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis." Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya:

Taze baklava, güzel baklava ! Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi

Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım, demiş. Tıkandı baba da Peki, demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı baba dan baklavaları satın almış. Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut;

Bizim Tıkandı baba ya bir bakalım, deyip Tıkandı babanın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan;

Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi mi?, demiş.
Geldi sultanım .
Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?
Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağolasınız, duacınızım.
Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.
Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve Devletin hazine odasına götürmüş.

Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek. Sultan demiş;

Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış.

Alın bu adamı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin demiş. Padişahın adamları "peki" deyip adamı alıp Üsküdar a götürmüşler.

Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler. Baba, "Niçin", demiş. Askerler,

"Hele sen bir beğen bakalım" demişler. Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline.

Ne olacak şimdi, demiş.

Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı.demiş. adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;

"VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"


Meşhur bir söz vardır bununla ilgili “Vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”
Allah’ım bizleri gönülden veren, eli cömert, dili cömert, ailesi cömert, ailesine cömert insanlar yap. Maddi zenginliği olmayanlara zekât verecek kadar zenginlik ver. El açıp istemenin ne kadar zor olduğunu , bizi yaratan olarak bildiğin için, bizi merde ve namerde muhtaç etmemek üzere el açanlardan eyleme. El açanları da geri çevirmememiz için gönlümüze ve kesemize genişlik ver. Sen her şeyi bilen ve görensin. Amin.,

Hiç yorum yok: