16 Eylül 2010 Perşembe

Türkiye'de Yeni Bir Şeyler Oluyor

Yıllar önce rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın girişimleriyle başlayan Türkçe konuşan ülkelerin güç birlikteliği yapmak için gösterdiği çabalar bu günlerde meyve vermeye başladı.

İstanbul'da Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün başkanlığında dört yıl aradan sonra tekrar yapılan toplantıda Azerbaycan ile yüksek stratejik ortaklık anlaşması imzalandı.

Bu toplantılara yıllardır katılmayan bazı ülkeler de yıllar geçtikçe durumun ciddiyetinin farkına varacaklar belki ama iş işten geçmiş olmaz inşaallah.

Bundan yıllar önce bir süre eğitim gördüğüm ve yaşadığım şehir olan Kayseri'de Vergi Dairesi Müsürlüğü'ne bir dilekçe vermek durumunda kalmıştım. Dairenin Müdür Muavini beni yanına çağırtmış. Gittim, selam verdim. Mevzubahis dilekçeyi kime yazdırdığımı sordu. Kendim yazdığımı söylesem de ikna edemedim. Çok güzel bir dilekçe olduğunu söylemekten de geri kalmadı.

Kırşehir ilinde yaşayan ve çiftçi kayıt sistemine kayıtlı kayınbiraderlerimden birisi yakalandığı amansız bir hastalık neticesinde Hakk'ın rahmetine kavuştu. Daha önceden devleten aldığı kredi destekleri için oğlunu arayıp bu kredileri geri ödemeleri gerektiğini, sigortanın bu parayı ödeyemeyeceğini söylemişler. Buna gösterilen sebep te daha önce böyle bir durumda hiç ödeme yapılamadığıymış. Hastanın öleceğini bildiği için böyle bir kredi borçlanmasına girildiğini vs. öne sürmüşler. Krediye konu olan miktar 4.000 TL civarında bir miktar. Öleceğini bilen bir adam bunun çok daha fazlasını borçlanırdı herhalde.

Tarım Bakanlığı'ndaki dostlarımla ve Avukat arkadaşlarımla birkaç istişareden sonra Kırşehir'e gittim ve orada bir dilekçe daha yazdım. Dilekçenin en sonuna da bu paranın sigorta tarafından ödenmemesi durumunda hukuki haklarımızın saklı olduğundan vs. demle dilekçeyi bitirdim. Tabi ki imzayı ben atmadım, kayınbiraderin oğlu attı. Aradan bir ay geçmeden cevap geldi. Çok garip, olumlu geldi. Kesinlikle bu parayı ödemez dedikleri Sigorta şirketi parayı ödemeye karar vermiş. Kayınbiraderin oğlu bana müjdeli haberi verirken: "Abi, sen nasıl bir dilekçe yazdın öyle?" diyordu. Bu arada unutmadan yukarıda bahsettiğim vergi dairesine verdiğim dilekçemin sonucunu da olumlu almıştım.

Bazı kaabiliyetler (hassalar) sonradan gelişmiyor insanda. Irsi oluyor, atadan geliyor, doğuştan oluyor insanlarda. Abim Konya'da askerlik yaparken yedek subay adaylarına silah atış eğitimi veriyordu. Yıllar sonra ben de askerde silah atışlarında bölük şampiyonu oldum. Oysa çocukluğumuzda, ağaçtan oyma tabanca oyuncaklardan başka silahla işimiz olmadı bizim.

İsrail'e yardım götüren ve tamamen gönüllülerden oluşan Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin yaptığı hain saldırının ardından 9 şehit vermiştik. Gemideki geri kalanları da İsrail devleti hapse atmıştı. Çok uzun bir süre geçmedi ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti Uluslararası bir hızlı diplomasi trafiği sayesinde hem Türk vatandaşlarımızı, hem de diğer ülkelerin gönüllülerini geri getirmeyi başardı. Bu hadiseden sonra birçok Türk vatandaşı gibi ben de anladım ki artık beğenilmeyen lacivert renkli Türk pasaportlarının da bir değeri var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünya arenasında adı duyulmazdan gelinemeyecek bir ülke oldu artık...

Çok yakında basketbol millî takımımız Sırbistan ile yaptığı maçı kazanarak dünya ikincisi oldu. Bu da bizim millet olarak gururlanmamıza yol açtı. Bu başarıların diğer spor dallarında da devam etmesini dileriz...

Yeni Anayasa değişikliği için büyük sataşmaların ve güç gösterilerinin neticesinde evet oyları fazla çıktı. Bu da gösteriyor ki Türkiye'deki muhalefet partilerinin daha iyi muhalefet yapmaları gerekiyor. İktidar partisine sürekli çamur atmak yerine muhalefet partileri olarak yapılacak değişikliklerde oturulup kanaat belirtilebilirdi. Halen zaman geçmiş değil. Yoksa... At alan Üsküdar'ı geçecek...

Zeki Müren'i, Bülent Ersoy'u sanatçı kimliği ile bağrına basan Türk milleti, Orhan Gencebay ve Sezen Aksu gibi sanatçıları referandumda "evet" oyu kullanacaklarını beyan ettikleri için dışlamaz, dışlayamaz.

Yanlış olan bir şeyler var, evet. Birileri vatan topraklarının satıldığından bahsediyorlar sık sık. Bu da iktidar partisine saldırı metodlarından birisi. Avrupa ülkelerinde beş milyona yakın Türk vatandaşımızın büyük kısmı oraların vatandaşlığını da aldı. Oralarda menkul, gayrimenkul satın aldılar. Bankalarda yüklü miktarda paraları var. Gelgelelim o ülkeleri maalesef satın alamıyorlar. O yüzden vatan elden gidiyor diye korkmanıza gerek yok.

Bir zamanlar da misyonerler ülkede cirit atıyorlar diye bağırıyorlardı birileri. Bu korku kendi dinlerini iyi bilmediklerinden kaynaklanıyordu kanaatimce. Yoksa, o insanları tutan bir güç yoktu. Gidip o ülkelere misyonerlik yapabilirlerdi. Kendi dinlerini anlatabilirlerdi. Yapamadılarsa eğer; bu ülkeden çıkıp ta dünyanın öbür ucuna giden, maddi menfaat beklemeden oradaki insanlara Türkçe ve İslamiyet'i anlatan adamlara da çamur atmasınlar lütfen...

Şimdiden duyar gibi oluyorum; birileri hemen "Ya Sev, ya terket" veya benzeri şeyler söyleyecekler ama bana öyle geliyor ki bir zaman sonra sevmek zorunda kalacaklar. Çünkü Türkiye terkedilecek bir ülke değil.

Canım vatanım benim...

Hiç yorum yok: